Dan Brown'un yeni kitabı çıktığında belki de ilk alanlardan biri de bendim. Aşağıda yazdığım metni Milliyet gazetesinin blog sayfasında yayınlamak istedim ama yayın politikalarına uymadığı gerekçesiyle reddedildi. Ben de yeni oluşturduğum blog sayfamda yayınlamak istedim. Biraz geç oldu ama olsun, bence hiçbir şey için geç değildir.
Kitabın ismi "Başlangıç." Kitap daha çıkmadan önce söylentileri gelmeye başlamıştı. Dan Brown okuyanlar az çok onun kitaplarını bilir ve takip ederler. Ben de 2 kitabını daha önce okumuştum. Edebiyat sever arkadaşlarımın ve sosyal medyanın duyurularıyla Başlangıç kitabını merak ettim, aldım okudum.
 |
Dan Brwon / Başlangıç |
Kitabın konusu; aslında son zamanlarda oldukça fazla malzeme ortaya çıkaran, bir çok yazarın yazmaktan hoşlandığı, yüz yıllardır tartışıla gelmiş, bir çok ölüme, işkenceye sebep olmuş bir konu. "Tanrı var mıdır, yok mudur?" Konu bu ve konuyu kendi çerçevesinde sağlamlaştırabilmek ve kitabı okutabilmek için diğer unsurlar da unutulmamış. Örneğin, yapay zekâ. Yapay zekânın yanı sıra kitaba ilgi çekmek ve okuyucuyu sürüklemek için bazı sorular eklenmiş. Mesela; "Nereden geldik? "Nereye gidiyoruz?"
İnsanlar bu soruları hep sormuştur. Bu sorulara bilim ayrı cevaplar verdi, dinler ayrı cevaplar verdi. Binlerce yıldır da bilim ve din arasındaki en büyük çekişme bu konular arasındadır. Bilimin ve dinlerin arasının bu kadar bozuk olmasının en büyük sebebi de bu iki sorudur. Çünkü bilim insanları konuyu açıklarken deneyler sonucunda ortaya çıkan verilerle cevap veriyor, dinler ise "vahiy" denilen Allah tarafından peygamberlere indirilen yazılara dayanarak cevap veriyor.
Bilim Darwin'in Evrim Teorisini desteklerken, dinler ise insanların çamurdan yaratıldığını, ilk önce Adem ve Havva'nın olduğunu sonra da ensest ilişkilerden çocuklar meydana geldiğini anlatıyor. Sizce hangisi doğru? Bilimin söylediği mi, dinlerin yazdığı ve anlattığı mı?
İşte bu kitapta kafası karışık insanları ikna edebilmek için bir dizi bilimsel veriler açıklanıyor. Kitapta ikinci kahraman Edmond Krish bir bilim adamı. Yapay zekayla çalışan bir bilgisayar icat ediyor. İnsanların ve diğer canlıların Tanrı olmadan, kendiliğinden ortaya çıktığını bir deney yaparak "kendince" ispat ediyor. Bu deneyle, Tanrının olmadığını, organizmaların evren tarafından, kaotik bir düzensizliğin, bir anda düzene girmek istemesiyle ortaya çıktığını iddia ediyor. Bu cümlede geçen kelimelere dikkat buyurunuz, ne dedim tekrar yazayım, "KAOTİK BİR DÜZENSİZLİĞİN BİR ANDA DÜZENE GİRMEK İSTEMESİ"
Bu cümleden ne anladınız bilmiyorum ama benim anlatmak istediğim şey basit. Evren aslında kaos teorisini göre düzensiz bir sistemle çalışıyor ama bu düzensizliğin içinde bile bir düzen var. Çünkü düzene girmek için bir irade ortaya koyuyor. Yani yağmur yağarken aslında gökyüzündeki bir çok fiziksel, biyolojik, kimyasal ve nice karmaşık oluşum bir araya geliyor ve bu düzensizlikten yağmur ortaya çıkıyor gibi.
Kitapta Edmond Krish adlı bilim adamının yaptığı deneyden sonra artık dünyada hiçbir dinin kalmayacağını, inanç sistemlerinin yok olacağını, vahiy denilen şeyin uydurma şeyler olduğunu göreceğimizi söylüyor.
Kısacası, kitabın içindeki kaçma, kurtulma, katiller, cesetler vesaireleri çıkardığımızda elle tutulur tek ana fikri, kitabı ayakta tutan direkler bunlar oluyor. Kitabı yeni okuyacaklar için fazla açıklama yapmak istemiyorum. Heyecanı kalsın ama benim bu kitapla anlatmak istediğim şey çok farklı. Zira kitap okuyup bitirenlerde şöyle bir duygu bırakacak; "Bu muydu yani?"
Neden böyle bir soru sordum peki? Açıklayayım; Öncelikle Dan Brown, kitaplarında sürekli din öğelerini kullanan bir yazar. Zaten onu dünyaya tanıtan şey de, dinlerle ilgili ortaya attığı sansasyonel bilgiler. Da Vinci Şifre'sinin etkileri hâlâ üzerimizde. Vatikan'a bakış açımız 180 derece değişti. Hristiyanlık, gözümüzde çok farklı bir noktaya oturmuş durumda. Bu kadar etkili bir din yazarı, tabii ki yeni kitabında da aynı öğelerle hareket ediyor. Ben de, "Yine aynı konu yine aynı simgeler, dinlere olan öfkeli bir karakter," etkisi yarattı. Bu birinci husus.
İkinci husus, bir çok yazarın madeni haline gelen yeni teknolojik buluşlar. Son yıllarda inanılmaz derecede atılım yapan teknoloji yazarların da hayal dünyalarında çok farklı ufuklar açmaya başladı. Örneğin yapay zekayla ilgili son zamanlarda yüzlerce kitap çıktı. Çok enteresan bir şekilde işlendikçe yeni cevherler çıkaran maden haline dönüştü. İnsanlar da çok tuhaf bir şekilde teknolojik kurguları çok beğeniyor ve takip ediyor. Dan Brown bu kitabında yapay zekayı kullanmış, her zamanki gibi hiç şaşırtmıyor. Romanın kurgusunda bu var ama farklı bir atak bekliyorsunuz okurken ama maalesef o atağı göremedim ben. Bu konuda beni çok şaşırttı açıkçası.
Üçüncüsü, kitabın sonunda yine ikilemli bir durum bırakarak "acaba mı?" diye havada bırakmış. Yani Adem ve Havvacılar da kazanabilir, Tanrı yoktur diyen de kazanabilir. Ne şiş yansın, ne kebap deyip kendi hikayesini öylece ortada bırakıyor.
Bu üç sebepten ben biraz hayal kırıklığına uğradım açıkçası. Fakat, şöyle etkili bir durumu var Dan Brown'un, sorduğu soruları açık açık, hiç kıvırmadan soruyor. Tanrı yok diyen bir karakter icat ediyor, bu karakter ortaya tezler atıyor ve tezleri de gayet inandırıcı bir şekilde işliyor. Okuyucunun aklına büyük bir çengel atıyor. Bu konuda çok başarılı, çünkü işi bu.
Yeni Dünya Düzeni denilen bir sistemin edebiyatçısı diyebilirim. Dan Brown, dönmekte olan sistemin çarklarında su taşıyan bir dişli sadece. Yazdığı kitapların en büyük amacı da bu aslında.
The Economist dergisinin 2017 Ocak ayı sayısının kapağını görenler bilir. Dergi kapağında sekiz tane tarot kartı vardı. Yeni Dünya Düzeni paranoyasıyla hareket eden derginin sahipleri, bu sene dünyada olacakları ve ondan sonra olacaklar için tarot kartı açtırmış gibi bize sunuyorlardı. O kartlardan birinde "THE WORD" yani dünya yazıyor. Bu kartın üzerinde çok enteresan bir çizim var. Bir güneş, etrafında ışınları, üç tane tapınak, o tapınakların üzerinde bir tablo, bir kapalı kitap, bir açık kitap ve tiyatroda kullanılan gülen yüz ağlayan yüz maskı. Bu kartı yorumcular şöyle açıklıyor;
 |
The Economist kapağı |
"Resimde yer alan figürler; inançlar, dinler veya kültürler arası bir mücadelenin olacağı hususunda bir mesaj bulunduğu algısını oluşturuyor. Zira resimde bir piramit ve eski Grek tarzı iki tane tapınak benzeri yapı var. Ortadaki yapının arka tarafına doğru kubbemsi bir yapı daha var. Ancak bu mücadelenin “The Tower” kısmında belirtilen mücadele veya savaştan farklı olarak “metafizik boyutu” olan bir mücadele olduğunu düşünüyorum. Semavi dinler ile paganist öze sahip olan inançların, metafizik boyutta cereyan eden mücadelesi resmedilmiş sanki."
Bu yorum Şahin Karaoğuz'a ait. Lütfen internetten açın, bu bahsettiğim The Economist dergisinin kapağını inceleyin. Orada bir açık kitap, bir de kapalı kitap var. Benim yorumum da şöyle, bu iki kitapla anlatılmak istenen şey, şu anda dünya üzerinde olan semavi dinlerin devrinin kapandığını, yeni bir din için yeni bir kitap yazıldığını anlatıyor. Yeni dinin yeni kitabını da bence Dan Brown yazıyor! Bu zamana kadar yazdıkları fragmandı, asıl kitap çok yakında gelir, bekleyin derim.
Bu yorumdan sonra gelelim meselenin en can alıcı noktasına. Yeni Dünya Düzeniyle şu anki dinler yok edilerek, yeni bir din oluşturmuş hatta yazmış olan bu insanlar, haklı mı? Gerçekten Tanrı yok mu? Gerçekten canlılar birden bire, fizik kuralları çerçevesinde mi oluştu? Bizler doğanın kendi içindeki kuralları dahilinde mi var olduk? Nedir bunun cevabı?
Ben bazı araştırmalar yaptım. Tabii ki bu soru yüzlerce yıldır tartışılan sorudur. Bir çok bilim insanı bu uğurda canını feda etmiştir. Öyle kolay bir cevabı yoktur ama biraz mantıktan bahsedelim.
Hallac-ı Mansur (858-922) 9.asırda bu soruyu kafasına takan bir alimdi. Mutlak varlığın kişide vücut bulduğunu ve kişinin varlığının tanrının -mutlak varlığın- varlığı içinde yok olduğunu söyledi. Bu düşünce, o dönemde çok büyük ses getirdi. Allah'a küfür ettiğini söyleyerek, Hallac-ı Mansur işkencelerle katledilmiştir.
Farabi (870-950) O da 9.asır düşünürlerinden. Bakın o bu konuya nasıl bakıyor;
"Hiçbir şey kendiliğinden yok olmaz, böyle olsaydı, varlık olmazdı," diyor. (Yani, dinazorların bir anda yok olmasını izah eden bilim insanlarına burada bir cevap veriyor)
Gazzali (1058-1111) Ne diyor;
"Onun varlığı açıktır. İnsanın kendi varlığına dair hiç şüphe yoktur. İrade ediyorum, demek ki varım."
Burada şunu ifade ediyor, İRADE ETMEK! Hiçbir varlık, irade ortaya koymadan var olamaz. Bu açıktır. Bilim insanları, canlıları doğanın kendi kuralları içinde kendiliğinden ortaya çıktığını söylüyor. Peki, doğanın ve fiziğin KURALLARI, bu kuralları kim koyuyor?
Bakınız, İbn Tufeyl (1106-1186) İnsanın merak, keşif, kavrama ve bilgelik evrelerinden sonra hakikate ulaşacağını, tanrının varlığını bu noktada kalben olduğu kadar, aklen de kanıtlayabileceğini ortaya koydu. Yani, bilim insanları ne kadar ileri teknolojilerle, deneylerle tanrının olmadığını ispat etmek için çırpınsalar da, varacakları tek nokta, yine Tanrının varlığıdır!
İbn Rüşd'ün fikirleri de bu konuya ışık tutuyor. İnsan bazı şeyleri sezgi yoluyla, bazı şeyleri kalbi olarak biliyor. Akli bilgiler, duyular ve deneyim yoluyla elde ediliyor ama bazı bilgiler vardı ki, doğuştan, demiştir. Burada açıktır, irade denilen şey durup dururken olacak bir şey değildir. Ortaya konulması gerekir. İlericidir, harekettir.
Saydığım bütün bu nedenlerden dolayı, Başlangıç kitabındaki Edmond karakterinin savunduğu Tanrı yoktur fikri bana çok zorlama geldi. Daha mantıklı ve bilimsel, elle tutulur tezler sunulabilirdi ama yapılmamış. Dinlerle ilgili konulara girmek istemem çünkü oraya girildiğinde işin içinden kimse çıkamaz. Dünya üzerinde yüzlerce din inancı var. Hepsinin kuralları kaideleri farklı farklı. Mezhepler, tarikatlar, cemaatler derken iş sazan sarmalına dönüyor. Bu girdabın içine girip debelenmenin bir anlamı olmadığını düşünüyorum. Konunun bu kadar basit olduğunu da düşünmüyorum. Çünkü yüzlerce yıldır araştırılan bir şey bu kadar kolayca noktalanamaz. Sizler ne düşünüyorsunuz bu konuda, bir fikriniz var mı?