![]() |
Ayna Dünyalar |
Hayatlarımız sanal bir gerçekliğin içine yerleştirilerek Ayna Dünyalar mı yaratılıyor?
Birileri bir
yerlerde bu işin alt yapısını hazırladı ve düğmeye bastı. Bize de yeni dünyanın içine adapte olup
yaşamak düşecek.
Belki farkındasınız, belki hiç fark etmiyorsunuzdur. Yeni bir çağın içindeyiz. 2000'li yılların başında dünya eski sistemi sarsacak her şeyi baştan yaratacak bir üst seviyeye yükseldi. Bütün dünya ülkeleri bu çağa ayak uydurmanın telaşı içinde kıvranıp duruyor. En çok da yeni çağı anlayamayan, neler olup bittiğini, başımıza nelerin geleceğini bilmeyen 3. dünya ülkeleri hem korkarak, hem de merak içinde neler olup biteceğini bekliyor. Bu sessiz ve derinden bekleyiş, dünyayı belki de galaksimizi baştan aşağı değiştirecek bir doğumun habercisi.
Bahsettiğim çağ, TEKNOLOJİ ÇAĞI.
İnternette
araştırma yaptığınızda konu konuyu açar ve diplerde bir yerlerde karşınıza
“Ayna Dünyalar” başlığı çıkar. Nedir bu Ayna Dünyalar diye baktığınızda, sizi
duvardan duvara vuracak ileri seviye teknolojik bilgilerle karşılaşırsınız. Kendinizi bir bilim kurgu filminin içine girmiş gibi hissedersiniz. İşin komik tarafı da çoğunuz yazılanların hiç birisine inanmayacaksınız. İnanmayacak olanlara sadece şunu söylüyorum, maalesef yazılanların hepsi doğru. Yani bilim kurgu filminin içinde değilsiniz, kurgu bir roman okumuyorsunuz. Yakın hem de çok yakın bir gelecekte bunların hepsi bir bir gerçekleşecek.
Müsaade ederseniz asıl konuma bodoslama dalmak istiyorum.
Müsaade ederseniz asıl konuma bodoslama dalmak istiyorum.
Biliyorsunuz
şu anda internette arama motoru olarak kullandığımız Google 1998 yılında bir
garajda kuruldu. O dönemden bu yana sadece 21 yıl geçti. Bu sürenin kısa oluşu
sizi yanıltmasın. Çünkü “zaman” kavramı yavaş yavaş ortadan kalkmaya başladı.
21 yıl önceye geri dönüp baktığımızda o zamanlarla, şu anda yaşadığımız dönem arasında dağlar kadar fark olduğunu görebilirsiniz. Google olmadan neredeyse nefes alamaz
hale geldik. Gittiğimiz her yere vücudumuzun bir uzvu gibi taşıdığımız
telefonlardan tutun, bilgisayarlara kadar her türden teknolojik gelişmenin
altından Google çıkıyor.
Google
aslında var olduğu 21 yıl içinde şu anda içinde olduğumuz TEKNOLOJİ ÇAĞININ ilk
adımlarını atan en önemli firmalarından biridir.
![]() |
Google Maps |
Bunun temellerini attığı ilk adım Google Maps oldu. Öyle ki
bütün dünyayı fotoğraflayarak bir harita ağı oluşturmuş durumdadır. Onların
oluşturduğu haritaları kullanarak Navigasyon denilen yer bilgisi edindiğimiz
aletler icat edilmiştir. Bizler bu sayede bütün dünyayı bir tıkla 2 boyutlu
olarak görebiliyoruz ve bundan faydalanabiliyoruz. Navigasyon, dünyanın kılcal
damarlarını Google Maps programına yükleyerek bilgisayarlarımıza veya
telefonlarımıza kadar girdi. İstediğimiz anda navigasyonumuzu açarak
bilmediğimiz yerlere rahatça gidebiliyoruz. İşte bu programların yazılımları
hazırlanırken bir sürü para harcanıyor. Harcadıkları parayı geri kazanıyorlar
mı? Bizlere sunulan bu hizmetler “bedava” dır. Daha doğrusu bedava olduğunu
bize düşündürtüyorlar. Hiçbir bedel
ödemeden birçok hizmetten faydalanıyormuş gibi hissettiriyorlar. Ama gerçek
böyle değil. Belki bizden maddi olarak herhangi bir karşılık beklemeden bu
hizmetleri veriyorlar ama karşılığında bizden çok daha önemli bilgiler
alıyorlar. Mesela navigasyondan faydalanabilmek için nerede yaşadığımızla ilgili bilgiyi alıyorlar. Ev
adresimiz, iş adresimiz, saat kaçta uyanıp işe gittiğimiz, ev ile iş arasındaki
mesafe, kaç saat iş yerinde kaldığımız gibi veriler otomatik olarak “yapay
zeka” programlarıyla birer “data” haline getiriliyor. Yani bedava navigasyon
hizmeti vererek karşılığında bizimle ilgili birçok bilgiye aynı anda sahip olabiliyorlar.
Zaten şu
anda yaşadığımız Teknoloji Çağı’nın da olmazsa olmazı DATALAR’dır. Bu çağda DNA’nın
yerine geçen kavram DATA’dır. Yani 7 milyar insanla ilgili bilgiler DNA gibi
işleyen DATA’lar sayesinde bir yerlerde depolanıyor.
![]() |
Data |
Örneğin bir
haber sitesini açtınız, hangi haberler ilginizi çekiyorsa onu açıp okumaya
başladınız. Genelde magazin habarleri okuyorsunuz, ya da spora meraklısınız veyahut
sadece siyasi haberler ilginizi çekiyor. 1 dk sonra farklı bir site açtığınızda
karşınızda okuduğunuz habere benzer başka haberlerle karşılaşıyorsunuz. Başka bir örnek; Youtube’da bir video izlediniz. Youtube izlediğiniz bu videoyu yapay zekâ programıyla hafızasına kaydediyor.
Ertesi gün Youtube açtığınızda karşınıza daha önce izlediğiniz videoya benzer
videolar dökülmeye başlar. İnternette yapmış olduğumuz her tık, her like
bizimle ilgili bir “DATA” oluyor. Yani her birimiz için birer DNA sarmalı
oluşuyor. Zevklerimiz, tercihlerimiz, nerelere gittiğimiz, kimlerle olduğumuz,
aile bireylerimiz, cinsel tercihlerimiz, alacağımız tshirtün markası, rengi,
nakışı, yıkama talimatı, hangi bankada kaç paramız var… vs. Her türlü bizi biz
yapan alt detay şu anda Google gibi büyük teknoloji devlerinin elinde
toplanıyor.
İnternete
attığımız her fotoğraf taranıyor ve hafızaya kaydediliyor. Gençlik, orta yaşlı
halimiz, yaşlanmış halimiz bir yerlerde bekletiliyor. İnternet denilen dünya arkamızda
duran gölgelerimizi bile kopyalıyor.
Her şey
tamamlandı. 2012 yılından beri istenilen bütün detaylar işlendi ve harekete
geçildi. İnsana dair ne varsa her şey tamamdı. İstekleri, dürtüleri, bakış
açısı, tercihleri, sezgileri, hisleri kopyalandı. Sadece 1 konu eksik kalmıştı.
Onu da bakın nasıl tamamladılar.
“Maya
takvimine göre kıyamet kopacak, herkes Şirince’ye gitsin,” diye feryat
ettikleri kıyamet, aslında gerçekten o gün başlamıştı. 21 Aralık 2012 için
yazılan felaket senaryoları yüzünden ABD Ulusal Uzay İstasyonu NASA özel bir
sayfa hazırlamıştı. Orada yapmış olduğu açıklamalardan biri de şöyleydi; “Tıpkı
evlerimizdeki takvimlerin, 1 Ocak'ta yeniden başlaması gibi Maya takvimi de 21 Aralık'tan sonra yeni bir
döneme başlıyor"
Doğru söylüyorlardı. Dünya o gün yeni
bir çağa adım atıyordu.
Kişisel
gelişimle ilgilenen insanların dilinden düşürmediği, “Biz aydınlanmış insanlar bu
çağla birlikte yeni bir boyuta geçeceğiz.
Aydınlanmamış olanlar ise eskisi gibi yaşamaya devam edecekler,” söylemi
de bu büyük senaryonun başlangıcıydı. Aydınlanmış olmak ayna dünyaya alışmak
anlamına geliyordu. Kopyalarımızın olduğu sanal âlem ise yeni bir boyut
anlamına geliyordu.
Amerika’da
ortaya çıkan kişisel gelişimle ilgili her şey, bütün dünyaya dalga dalga
yayılmaya başladı. Bu akım, insanları ayna dünyaya hazırlayacak inanç
sisteminin ta kendisidir. Ben kişisel gelişimcileri ayna dünyaya hizmet ettiğinin
farkında olanlar ve olmayanlar olarak 2’ye ayırdım. Kişisel gelişimciler,
teknoloji çağının yaratıcıları için “yeni bir din” yaratmakla
görevlendirildiler. Yeni din ortaya çıkarken haliyle eskilerinden kurtulmak
gerekiyordu. Farkında olanlar ve olmayanlar el ele verip dünyaya yeni bir
anlayış getirmeye başladılar. İyi ya da kötü olarak ayırmakta zorlandığım
bilgiler sundular. Bazı bilgiler gerçekten insan gelişimini sağladı, bazıları
ise dünyayı yeni oluşturulan çağa hazırladı. Böylece ayna dünyada eksik kalan
inanç konusu da halledilmiş oldu.
Teknoloji
firmaları, ayna dünyada insanları bir arada tutacak “inanç” sistemini de kendileri
tasarladı. Yaptıkları işlemler başarıyla sonuç verdi. Birçok insan bilinçli ya
da bilinçsiz olarak “kişisel gelişim” kervanına katılarak, fikriyat dünyamızı
yeninden şekillendirmeye başladılar. Onların verdiği bilgilerle dünyaya ve
insana bakış açıları değişti. Tam da “Teknoloji Çağı” efendilerinin istediği
gibi, eski dinler sorgulanmaya başlandı. Akıl çalıştıkça şu zamana kadar
insanların manevi yönünü dolduran dinlerin çelişkileri, yalanları, eksiklikleri,
kurgusu, senaryosu irdelenir oldu.
![]() |
Modern Çağın Köleleri |
Yakında tıpkı
INCEPTİON filminde olduğu gibi, rüya içinde rüya yaşamaya başlayacağız. Yani yeniçağın
asıl konusu “AYNA DÜNYALAR”a giriş yapıyoruz.
Future, yani
gelecek ile ilgili izlediğiniz her film, okuduğunuz her kitap, duyduğunuz her
konuşma, aslında bu çağın ayak sesleriydi. Birileri yaşayacağımız çağı bizlere
göstermek veya yavaş yavaş alıştırmak için sinemada 3 boyutlu filmler çektirdi,
diziler yaptırdı, kitaplar yazdırdı, paneller hazırlattı. Bizler de bütün
bunları masal dinler gibi izledik geçtik. Fakat her izlediğimiz film,
okuduğumuz kitap farkında olmadan benliğimizde bir tik attı. Bilinçaltımıza
işlendi. Aklımızın bir köşesinde yer etti.
Yüzüklerin efendisi filminde Frodo’nun parmağına geçen yüzükle bir anda dünyadan kaybolarak, ayna dünyaya gitmesi, orada hiç kimsenin görmediği
varlıkları görebilmesi ayna dünyanın bir çeşit anlatımıydı. O sahnenin videosu;
https://www.youtube.com/watch?v=BhIjcwxvJ2g
Bir başka örnek Black Mirror
dizisidir. Bu dizi başlı başına ayna dünyayı anlayan bizleri o günlere hazırlamakla görevli bir dizi.
Günümüzde izlediğimiz filmlerin görsel efektleri olağanüstü gerçekçilik kazanmış durumda. Yeşil perdede arka plana istedikleri gibi hükmedebiliyorlar.
Günümüzde izlediğimiz filmlerin görsel efektleri olağanüstü gerçekçilik kazanmış durumda. Yeşil perdede arka plana istedikleri gibi hükmedebiliyorlar.
Yeşil perde
ile oluşturulmuş 3 boyutlu görsel efektler için bakınız; https://www.youtube.com/watch?v=PuB-0GkIeO8
Bunların dışında
dünyada gerçekleşen suni ayaklanmalarda kullanılan hologramları da es geçmemek
lazım. Bunun en bariz örneğini Arap Baharı’nda Mısır’daki kargaşalar esnasında
bir anda ortaya çıkan yeşil atlı adamda görmüştük. O dönem tv programlarında
yeşil atlı adam hologramı çok tartışılmıştı. Hatta bir ara insanlar o kadar
ileri gittiler ki, o görüntüdeki adamı Hz. Hızır olarak düşünmeye başladılar.
Youtube’da
izlemek isteyenler olursa linkini aşağıya koyuyorum.
H.A.A.R.P
projesiyle gökyüzünün Stratosfer katmanına gönderilen ses ve titreşimlerle
insanlara göz yanılsaması yaşatabiliyorlar. H.A.A.R.P projesinin mucidi
bilindiği üzere NİCOLA TESLA’dır. (Tesla’nın akıl almaz hayat hikâyesini
izlemek isterseniz, https://www.youtube.com/watch?v=HF_lKMD1hfI)
Bu şekilde oyunlar oynayarak insanların gerçeklik algısıyla oynamaya devam edecekler. Bilim insanlarının yapabileceği sıradan bir holograma bile Hz. Hızır diyen insanlar, H.A.A.R.P programıyla yapılan diğer olağanüstü doğa olaylarını bilseler küçük dillerini yutarlardı.
Bu şekilde oyunlar oynayarak insanların gerçeklik algısıyla oynamaya devam edecekler. Bilim insanlarının yapabileceği sıradan bir holograma bile Hz. Hızır diyen insanlar, H.A.A.R.P programıyla yapılan diğer olağanüstü doğa olaylarını bilseler küçük dillerini yutarlardı.
Ayna dünya
ile yüzleştiğimizde şok olmayalım diye yapılan ön çalışmalar meyvelerini
vermeye başladı.
2023
yılından itibaren yavaş ama emin adımlarla AYNA DÜNYA’nın içinde olmaya
başlayacağız.
Peki, nedir
bu Ayna Dünyalar? Kısaca, yaşadığımız dünyanın birebir kopyasıdır. Bizlerden
toplanan bütün datalar bulut hafıza ortamına kaydedilmiş ve 3 boyutlu hale
getirilmiş vaziyette bekletiliyor. Hazır hale getirilen tüm bilgiler, dijital ortama çoktan aktarıldı. Şu anda isteğe bağlı olarak yapılan ama yakın bir
gelecekte bütün dünya insanlarına yapılacak olan bir çip operasyonuyla artık
hepimiz şu anda yaşadığımız hayatların bir kopyasını sanal arttırılmış gerçeklik
ortamında yaşamaya başlayacağız. Daha önce gördüğünüz sanal gerçeklik gözlüğü
sadece bu dünyaya giriş için kullanılan bir aparattı. Bir nevi hazırlık
aşamasıydı diyebilirim. Ama bir adım sonrasında beyinlerimize yerleştirilecek
çiplerle tamamen kopyalanmış sanal dünyanın içinde yaşamaya başlayacağız.
Şu anda bu
çiplerden üreten bir firma bile var. Elon Musk’un kurduğu bu firma, hepimize
takılacak olan çipleri hazırlamış. Hatta hali hazırda Elon Musk canlı bir
denektir. Kafatasına yerleştirilen çipi bizzat kendisi deneyerek uygunluğunu
test ediyor. Yakın gelecekte herkes kendisine takılacak çiplere kavuşacak.
Şu anda bazı beyinsel hastalıklar için kullanılan ve gerçekten olumlu sonuç veren çip tedavisi, ilk etapta toplumda nezdinde iyi karşılanacak. Şimdilik Parkinson hastalığında kullanılmaya başlanan ve gerçekten hastaların titremesini engelleyen çip sistemi, ileride bütün beyinsel rahatsızlıkların tedavisi için kullanılabilecek. Gittikçe bu sistem diğer ölümcül hastalıkları da tedavi edebilecek seviyeye gelecek! Örneğin bütün dünyada salgın haline gelen kanserin bütün tiplerinde kullanılabilecek. Ölmek istemeyen insanlar beyinlerine bu çipleri bilerek ve isteyerek taktırtacaklar. Geriye sağlıklı bireyler kalacak. Bizler de yaşamak isteyip yaşayamadığımız dünyaları yaratma düşüncesiyle, ya da yalnızlıktan kurtulmak amacıyla, olumsuz dünyadan bıktığımız ve bu karmaşık ortamdan kaçmak, savaşlardan, hastalıklardan korunmak için çiplere yöneleceğiz. Sonunda hepimizin beyinlerine o çiplerden takılacak.
Şu anda bazı beyinsel hastalıklar için kullanılan ve gerçekten olumlu sonuç veren çip tedavisi, ilk etapta toplumda nezdinde iyi karşılanacak. Şimdilik Parkinson hastalığında kullanılmaya başlanan ve gerçekten hastaların titremesini engelleyen çip sistemi, ileride bütün beyinsel rahatsızlıkların tedavisi için kullanılabilecek. Gittikçe bu sistem diğer ölümcül hastalıkları da tedavi edebilecek seviyeye gelecek! Örneğin bütün dünyada salgın haline gelen kanserin bütün tiplerinde kullanılabilecek. Ölmek istemeyen insanlar beyinlerine bu çipleri bilerek ve isteyerek taktırtacaklar. Geriye sağlıklı bireyler kalacak. Bizler de yaşamak isteyip yaşayamadığımız dünyaları yaratma düşüncesiyle, ya da yalnızlıktan kurtulmak amacıyla, olumsuz dünyadan bıktığımız ve bu karmaşık ortamdan kaçmak, savaşlardan, hastalıklardan korunmak için çiplere yöneleceğiz. Sonunda hepimizin beyinlerine o çiplerden takılacak.
Beynimize
takılacak çiple ne olacak? Bu sorunun cevabı basit, yazılımlarla kodlanmış
bir sanal dünyanın içine gireceğiz. İnsanlar hologram şeklinde olacak. Sanal
olması sizi yanıltmasın, 5 duyumuz o ortamda da aynı kalacak. Yani
dokunabileceğiz, koku alabileceğiz, tadabileceğiz. Diğer özellikleri ise şöyle; istediğimiz yere
anında gidebileceğiz. Konuşmak istediğimiz ama uzakta olan herhangi biriyle
telefon olmadan “telepatik” olarak konuşabileceğiz. Evimizi, arabamızı,
mobilyalarımızı düşünce gücüyle istediğimiz gibi değiştirebileceğiz. Kendimize istediğimiz gibi evler inşa
edebileceğiz. Yemek yeme gibi bir ihtiyacımız olmayacak. Hastalanmayacağız.
Oradayken zaman kavramımız olmayacak. Çünkü istediğimiz zaman geçmişimize
rahatlıkla geri dönerek düzeltmek istediğimiz her şeyi düzeltebileceğiz. Orada
“para” olmayacak. Para yerine geçecek tek şey, “insan varlığının değeri”
olacak. Örneğin; yazılımcı olan Ömer Bey
Ayna Dünyasında çok değerli olacak, istediği şeyi yapabilecek. Ama sekreter
olan Ayşe Hanım’ın kredisi çok düşük olacak, istediği şeyi istediği zaman
yapamayacak. Bazı programlar ona kısıtlı verilecek. Her yazılımdan
faydalanamayacak.
Ayna Dünyada
insanları bekleyen şeyler bunlar olurken, bilim insanları 20-25 yıldır ikiye
ayrılmış durumda. Biz bilmesek bile bizler için tartışan birileri oluyor
elbette. Bazı bilim insanları yaşayacağımız 3 boyutlu yüksek sanal gerçekliğe
karşı çıkıyor. Karşı olmalarının en büyük sebeplerinde birisi şu, hedeflenen süreden
sonra yapay zekâlar insanların yerini alacak. İnsanların, ayna dünyada hiçbir fonksiyonu kalmayacak.
Çünkü bizim yapmamız geren her şeyi yapay zekâyla donatılmış robotlar yapacak.
Ayna Dünyaya karşı çıkan bilim insanları örneğin 500 yılın sonunda insan ırkının
başka bir türe dönüşeceğini söylüyorlar. 500 yıl sonra işlevsiz kalan insanlar, ayna
dünyayı yöneten yapay zekâlı robotlarla ile birleştirecek. Bu birleşmeden sonra ortaya sentez bir ırk
çıkacak. Sentez ırk Ayna Dünya’ya adapte edilecek. Ama komuta ve yönetim yapay zekâlı robotların olacak. Bizler sentez ırk olduğumuz için yönetimde söz sahibi olamayacağız.
Ayna Dünya
projesine karşı olan bilim insanları bize zarar verecek farklı konuların olduğunu da
söylüyorlar. Endişeleri ve çekincelerini
şu şekilde sıralıyorlar;
1-Zaman
kavramımız yok olacak.
2-Yaşadığımız
somut dünyadan kopacağız.
3-Getirilecek
kripto paralarla yeni bir kölelik sisteminin köleleri olacağız.
4-Beynimize
yerleştirilecek çiplerle varlığımıza her an hükmedebilecekler. (H.A.A.R.P
Projesi)
5-Ayna
dünyayı inşa eden teknoloji firmaları istemediği insanı bu dünyanın dışına
atabilecek. (Google, Yahoo, Facebook, Amazon, Twitter..vb) Bu da bir nevi sistemin dışına atılan insanın ölümü
olacak. Yani eceliyle öldü tabiri ortadan kalkacak, sistemden atıldı tabiri
gelecek.
6-Kullandığımız
her teknolojik alet bizim bütün varlığımızı kopyalayabilecek. Bizden birkaç
tane yaratılabilecek. Ayna Dünya’da aynı saat dilimleri içinde birden fazla
yerde olabileceğiz. Bu sayede bizim kopyalarımıza istedikleri şeyi
yaptırılabilecekler.
7-Mahremiyetiz
yok olacak. Her an her saniye izleniyor ve dinleniyor olacağız. Her hareketimiz
kontrol altında tutulacak. Kendimize ait özel bir alanımız kalmayacak. Telefonlarımızı
ya da bilgisayarlarımızı kapatsak bile harita ağı üzerinden bizi bulacaklar.
Örneğin telefonumuzu kapattık, bize erişemeyeceklerini düşünüyoruz. Tamamen
yanılıyoruz. En yakınımızda olan kişi ya da kişilerin telefonlarına
ulaşacaklar, mobese kameraları devreye girecek, yeni nesil televizyonlarla
yerimizi bulabilecekler.
8-Ölmüş
insanlar bir takım titreşim dalgalarıyla yeniden hayata döndürülebilecek.
9-Özgürlüğümüz
kalmayacak.
Teknoloji
Çağı hepimize hayırlı uğurlu olsun diyeceğim ama nasıl hayırlı olacak onu da
bulamıyorum.
Yaşadığımız
bu dünyanın yalan olduğunu düşünmeye başlayacağız. Dinleri sorgulayacağız.
Yönetilme şeklimizi, bizi yönetenleri ve kendi geleceğimizi düşüneceğiz. Bütün
bu sorgulamalardan sonra şu sonuca varacağız, kim bilebilir, belki de asıl
gerçeklik ölümdür? Bizim şu anda yaşadığımız dünyanın sanal bir dünya olup
olmadığını kim iddia edebilir ki? Belki şu an bile bir sanal dünyanın içinde
yaşıyoruzdur? Zaten bizlere din diye takdim edilen öğretilerin çoğu, bu dünyanın
“yalan” olduğu tezinin üzerine kurulu değil mi? Asıl dünyanın ahiret olduğu,
cennet ve cehennem diye tabir edilen farklı boyutlardan bahsedilmiyor mu? Belki
de dinlerin bize anlattığı cennet veya cehennem “yalan” değil “sanal” dır.
Böyle bir
durumda M.Ö yaşayan Platon’un Devlet adlı kitabında bahsettiği MAĞARA
ALEGORİSİ’ni yaşadığımız ortaya çıkmıyor mu?
Neydi
Platon’un bahsettiği Mağara Alegorisi? Kısaca özetleyelim;
Mağarada
yaşayan bir insan topluluğu vardır. Bu insanlar zincirlerle o mağaraya
bağlanmıştır. Sadece önlerini görebilmektedirler. Başlarını sağa sola
çeviremezler. Görebildikleri tek şey, önlerinde duran insanlar, bir de
mağaranın içine vuran güneşin yansıttığı gölgeleridir. Yüzlerini göremedikleri
arkadaşlarının sadece gölgelerini görebilmektedirler. Zamanla bu onların salt
gerçekliği olur. Bir gün topluluğun içindeki bir insanın zincirleri kırılır.
Zincirleri kopan insan uzaktan baktığı mağaranın kapısına yönelir. Kafasını
uzatır ve dışarıda gördüğü dünyaya hayran kalır. Kendisini tutamaz ve dışarıya
fırlar. Mağarayı terk eden insan günlerce dışarıda gezer tozar. Dışarıda
gördüğü ağaçlar, ovalar, dağlar, nehirler, çiçekler, hayvanlar karşısında bütün
dünyası yerle bir olur. O an anlar ki yıllarca tutsak tutulduğu mağarada
gördüğü gölgeler salt gerçek falan değilmiş. Hemen gördüklerini arkadaşlarına
anlatmak ister. Mağaraya geri döner. Orada tutsak olan arkadaşlarına dışarıda
olan biten her şeyi tek tek anlatır. Gördükleri gölgelerin salt gerçeklik
olmadığını, mağaranın dışında farklı bir dünyanın olduğunu heyecanla izah eder.
Fakat ne anlatırsa anlatsın, neredeyse doğduklarından beri o mağarada olan
insanlar arkadaşlarının anlattığı dış dünyaya inanmazlar. Çünkü onlar onun
gördüğü dış dünyayı görmemişlerdir. Kendileri mağarada bir toplum
oluşturmuşlar, gölgeleri onların tek gerçekliği ve düzeni olmuştur.
Dışarıyı
gören insan, dışarıda başka bir dünyanın olduğunu bildiği için onların düzenine
artık uyum sağlayamaz.
Dolayısıyla
“Gerçek seni özgür kılar.”
Fark
ettiyseniz eğer kitaplarda yazan ama bizim asla olmayacağını düşündüğümüz o
evrene adım attık. Bu da bize şunu ispat ediyor, “Hayal ettiğimiz her şey
aslında gerçekliktir.”